Borisim gidiyor, içim yanıyor
Gidiyor gönlümün efendisi…
Kusura bakmayın seviyorum bu türlü alaturka cümleleri lakin kelam konusu olan Boris Johnson’sız yani Bojo’suz bir hayat olacaksa İngiltere’de, üzülmemi olağan karşılayın. Birkaç haftadır yazmadım, merak edip e-posta yollayanlar olmuş, yalnızca memlekete geldim ve kendime tatil verdim, internetsiz yaşamak istedim bir müddet, adımı bile yazmak istemedim, hepsi bu.
Belki de benim yazılarıma orta vermem Bojocuğumu üzmüştür, bilinmez; şuradan sesleneyim o halde, “gitme sarı fırtınam, bizi medyaya gereç vermeyecek elin soğuk İngilizine muhtaç etme!”…
BEN DE YANILGILI OLABİLİRİM
Kendisiyle uğraştığımı inkar edemem, saçlarıyla dalga geçmiş olabilirim, Brexit konusunda attığı abuk adımlarını, ingılındımızı ekonomik düşünceye soktuğundan mütevellit uyarmış olabilirim ve kovid devrindeki basiretsizliğini eleştirmiş olabilirim. Ama, başbakanlık konutunun önüne gelip de kendisini yuhalayanlardan olmadım asla.
Ama gidilmez ki, bu türlü çekip gidilmez ki…
Bir sürü evliliği, bir sürü evlatlarıyla dalga geçilmiş de olabilir fakat zinhar ben bunu yapmadım. Dedim adam Türk asıllı, damarlarında mecnun kan var, güçlü kuvvetli adam, naapsın, genç hanım almasın da naapsın? Kanadı kırık kuş üzereyim, bir lideri değil enfes bir yazı materyalini kaybettim.
HADİ BİR SEDAT PEKER ÇIKSIN İÇİNDEN
Eh daha birkaç ay var gitmesine ancak olsun, gitti üzere geliyor bana. Tek bir kuralla memnun olabilirim artık, başbakanlıktan da ayrıldıktan sonra bir Sedat Peker performansı gösterir ve tadından yenmez açıklamalar yaparsa.
Allah için hanımı Carrie Symonds yani Carrie Johnson da âlâ malzemeydi. Dün hakkında çıkan bir makaleyi okudum, Downing Caddesi 10 numarada oturan, basına bu kadar çok gereç olmuş en birinci ablaymış kendisi.
Hemen hatırlayalım, mesela sevgili olduklarında benim sarı fırtınam evliydi, basına sızınca ilgileri çabucak ayrılmıştı ikinci hanımından. Boşanması vakit aldı, artık maddi olarak ne ödedi, adamın kendi sorunu, biz çokça palavra ve abartılı haber okuduk. Yok onyüzbinmilyon pound ödedi, yok her şeyini hanıma bıraktı, dendi de dendi. Ben de yazmıştım sadık ve magazinsever okuyucu anımsamıştır.
ÜÇ YILA OTUZ YILLIK GEREÇ VERDİ
Şimdi deniyor ki, Tony Blair’in hanımı Cherie’yi solladı bizim Carriemiz. Nasıl sollamasın, evlenmeden başbakanlık konutuna yerleşti, ardından ve ayrıntısında evlendi, iki çocuk doğurdu, kovidden ağır bakımda yattı, evlenmeden evvelki bekar konutlarında hengame ettikleri için komşuları polis çağırdı. Yok koltuğun üstüne kırmızı şarap dökmüş de Boris, bizimki çok kızmış da, meskeni indirmiş aşağı…
Tüm bunlar birinci üç yıl içinde oldu…
Bir evvelki first ladymiz, first lady değildi aslında. Theresa May’in kocası Philip May’den bahsediyorum. Akıllı uslu bir ağabeyimizdi, bir şeye karışmazdı, pek az göründü medyada. Yatırım fonu idarecisiydi, düşük bir profil çizdi pozisyonuna bakacak olursak.
Şimdi bu kızcağız, bir evli adama aşık oldu, adam da sonra üstünde güneş batmayan ingilindımızın başbakanı oldu diye, yani benim hayalimdeki mesleğe kondu ve first lady oldu diye çemkirecek değilim. Yaparsam kıskanıyorumdur, bilin. İçtenlikle söylüyorum birinci ve tek kıskandığım mevkidir, vaktinde Semra Özal’ı bile kıskanmıştım, anlayın beni. Ben benim first lady olabilme ihtimalimi sevdim yani…
Ha ne diyordum, Carriemiz diyordum, yakın etrafında, iş arkadaşları ve dostları tarafından da pek seviliyor, bunu da eklemem lazım. Kız okumuş kız, uygun aileden geliyor, malı mülkü var, şahane mesleği vardı zati. Diyorlar ki, çok zeki, olağanüstü, tanıyınca çabucak seveceğiniz, eğlenceli bir kızmış. Bir de kocasının işleriyle hayli ilgiliymiş ve her şeye karışıyormuş. Elbette bu yüzden kabinede yahut konutta sevmeyeni de olmuştur. Genel kanı o ki, kız sağlam…
Seni de özleyeceğim sarı gelin, yerin asla dolmayacak.
Elif Aktuğ
