CHP Genel Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Edirne’de partisinin küme toplantısında; “Kur muhafazalı mevduat sahiplerine, yani bir avuç bireye sesleniyorum. Bizim iktidarımızda; yalnızca ve yalnızca faizi alacaklar. O denli döviz garantisi falan filan yok. Türkiye, sömürge bir ülke değil” dedi. KPSS’nin iptaline ait Kılıçdaroğlu, “Çoklu organ yetmezliğiyle karşı karşıyayız. Olay bu kadar büyümese derhal kapatacaklardı. Lakin olay büyüdü, kapatamıyorlar” dedi. Kılıçdaroğlu ayrıyeten, “Bizim saray merakımız yok. Biz, ülkemizi mütevazı Çankaya’dan yönetmek isteriz” diye konuştu.
CHP Genel Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin Edirne’deki küme toplantısında konuştu. Küme toplantısına, tüm CHP milletvekillerinin yanı sıra, bölge vilayetlerinden parti teşkilatı da katıldı.
Kılıçdaroğlu, küme konuşmasının büyük çoğunluğunu tarım siyasetleri ve iktisada ayırdı. Süleyman Şah Türbesi’ni tekrar gündeme getiren Kılıçdaroğlu, MHP Genel Lideri Devlet Bahçeli’ye “Bizim milliyetçiliğimiz öğrenmek istiyorlarsa merhum Ecevit’e bakacaklar. Kıbrıs’a bakacaklar. Akdeniz’e bakacaklar, Akdeniz’in sularına bakacaklar. Sen kim; bizim milliyetçiliğimizi tartmak, ölçmek kim? Süleyman Şah Türbesi kaçınırken, toprak terk edilirken sesin bile çıkmadı” yansısı gösterdi.
Kemal Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
“ERZURUMLULARIN EDİRNELİLERE SELAMI VAR”
“Geçen hafta salı Erzurum’daydım. Artık Edirne’deyiz. Erzurumluların Edirnelilere selamı var, o selamını getirdim, üstümde kalmasın. Bu vesileyle; Edirne’den de Erzurum’a selamlarımızı gönderelim. Dadaşlar kentine selamlarımızı gönderelim. Orası tarihi bir kent, kadim bir kent. Burası da tarihi bir kent, kadim bir kent. Bakıldığı vakit Edirne, 8300 yıllık tarihiyle görkemli bir kent. Metrekare başına düşen tarihi eser prestijiyle, Floransa’dan sonra dünya ikincisi. Harikulâde hoş bir kentimiz var ve bu kenti bütün dünyaya tanıtmak zorundayız. O nedenle bu kenti bütün dünyaya tanıtmak zorundayız. Türkiye’ye gelen her üç turistten birisi, kesinlikle Edirne’ye geliyor. Münasebetiyle Edirne’nin Türkiye’nin tarihinde, dünya tarihinde kıymetli bir yeri var. Bu kıymeti yalnızca biz değil, bütün dünyaya da duyurmak zorundayız.
“ÜRETİCİ, BESİCİ; HEPSİ SIKINTILI”
Edirne birebir vakitte tarih kenti, ama birebir vakitte bir tarım kenti. İnanılmaz hoş, bereketli toprakları var. Natürel yalnızca Edirne dersek, haksızlık etmiş oluruz. Bütün Trakya, fevkalâde bir zenginliğe sahip. Trakya’nın bereketli toprakları var. Fakat bu topraklar bizim istek ettiğimiz randımanı şimdi vermedi. Zira çiftçi, biraz bekliyor. Külfetli çiftçi; üretici, besici hepsi düşünceli. Bugün bir tarlaya gittik. Ayçiçeği, yani gündoğdu tarlasına gittik. Orada çiftçilerle buluştuk. Onların kaygılarını kısmen de olsa onların ağızlarından dinledik. Sorunu yaşayandan sorunu dinleyeceksin. Şayet bir sorunu çözmek istiyorsan, çözme konusunda niyet varsa ve tahlil nitekim hedefine ulaşacaksa sorunu yaşayanı bir dinleyeceksin. Nedir bu insanın kederi? Anlatsın sıkıntısını, sonra biz tahlil üretelim.
“MAZOTTA, GÜBREDE, İLAÇTA, TOHUMDA EZA VAR”
Evet, sorun çok. Mazot zahmetimiz var diyorlar. Evet, eza var. Gübrede problemimiz var diyorlar. Evet gübrede problem var. İlaçta problem var. Tohumda kasvet var. Eseri eksik. ‘Şimdi satacağız, ya ziyan edersek.’ Tonunu 16 bin liradan almak zorundadır, mevcut olan iktidar. Ayçiçeğinin tohum tonunu 16 bin liradan almak zorundadır. Yani 16 liradan almak zorundadır. Bu fiyat, benim bulduğum bir fiyat değil, onu da söyleyeyim. Maliyetlerin ortaya çıkardığı bir fiyat ve çiftçinin önümüzdeki yıl üretim yapabilmesi için 16 liraya gereksinimi var. Şayet 16 lirayı alabilirse önümüzdeki yıl da rahat bir formda ekecek. Destekleme, şimdi hariç. Bunun fiyatı da uzun müddettir hiç değişmedi. Onun da makul bir çerçevede değişmesi lazım. Artık biz ayçiçeği için bunu diyoruz ancak, yalnızca ayçiçeği değil Türkiye’nin sorunu. Manisa’yı ele alalım. Alaşehirliler de bekliyorlar, ‘çekirdeksiz kuru üzümün fiyatı ne olacak’ diye. Onlar da uğraşıyorlar. Onlar da alın teri döküyorlar. Onlar da sattıkları eserin dünya çapında, esasen kuru üzümün çok meşhur, onlar da bir fiyat bekliyorlar. 2 dolar karşılığı Türk lirası bekliyorlar, kilosu. Çok değerli değil aslında Avrupa’ya gittiği vakit o 10 dolar oluyor, 15 dolar oluyor. Ancak Türkiye’de çiftçiye en azından 2 dolar karşılığında Türk lirasını verebildiğimiz vakit ne olacak? Manisalı üzüm üreticisinin de yüzü gülecek.
“TARIMIN BİR STRATEJİK KESİM OLDUĞUNU BÜTÜN DÜNYA ÖĞRENDİ”
Bunları anlatmamın temel nedeni şu; pandemiden sonra tarımın bir stratejik dal olduğunu bütün dünya öğrendi. Hepimiz öğrendik. Sokaktaki vatandaş da öğrendi. Amerikalı da öğrendi. Japon da öğrendi, Rusya da öğrendi, Güney Kore de öğrendi, Papua Yeni Gine de Uganda da öğrendi. Pekala sanki bizi yönetenler, tarımın stratejik dal olduğunu öğrenebildiler mi? Orada kocaman bir soru işaretimiz var.
Ayçiçeği diyorum. Erdoğan iktidarları periyodunda, 34 buçuk milyar dolar, ayçiçği ve emsal eserlerin ithalatına para verildi. Sayı küçük bir sayı değil. İhracatına değil, ithalatına ödüyorsunuz. Siz o paranın yarısını verseniz bizim çiftçimize, emin olun yalnızca Türkiye’yi değil bütün Avrupa’yı besler. Bu gerçeğin bilinmesi lazım.
“BU TOPRAKLARIN TARIM İÇİN KORUNMASI LAZIM”
Trakya topraklarının bölündüğünü de biliyorum. Büyük kimi firmaların, geniş alanlar satın aldıklarını da biliyorum. Bu hususta da telaşlar var. Bu bereketli toprakların, endüstriye dönüşmemesi lazım. Sanayi öbür yerlerde yapabiliriz. Çorak yerlerimiz var, taşlık yerlerimiz var. Orada sanayi yapabiliriz. Ancak bereketli toprağı her yerde bulamazsınız. Bu topraklar bizi besleyen topraklar, bu topraklar mübarek topraklar. Bu toprakların tarım için korunması lazım.
İktidara tekliflerim var. Tekraren söyledim. Çiftçiye mazotu kıymetli vermeyin dedim. Yata mazotu; ÖTV’siz, KDV’siz veriyorsun. Yat alsın, itirazım yok, gitsin gezsin, itirazım yok, eğlensin, itirazım yok, koyları gezsin, Akdeniz’i, Ege’yi gezsin, itirazım yok. Lakin çiftçiye de mazotu KDV’siz ÖTV’siz ver. O traktöre binip koylara gitmeyecek, tarlaya gidecek tarlaya. Üretmek için tarlaya gidecek.
“BAY KEMAL’İN KELAMI VAR”
Akaryakıta artırım geldi. Kentte yaşıyorsanız, otomobilinizi kullanmazsınız. Belediye otobüsüne binersiniz. Çiftçi ne yapacak? Tarlaya metro ile mi gidecek? Mecburen traktörle gidecek. Traktörle gidecek, üretecek, bizim karnımızı doyuracaksa; ona mazotu indirimli vereceksiniz, KDV’siz, ÖTV’siz. Bu mevzuda kelamım var. Bay Kemal’in kelamı var. Açık ve net söylüyorum. İktidarımızda Allah’ın müsaadesiyle göreceksiniz. Çiftçiye; KDV’siz, ÖTV’siz kırmızı mazot vereceğiz.
“YOKSULLUĞU YENMEK İÇİN YOKSULLUĞU AFİŞE ETMEYECEKSİNİZ”
Kırsaldaki bayan ve gençlerin toplumsal güvenlik primlerini devlet ödeyecek. Kırsal boşalıyor. Gençler kalmadı. Taban fiyat için büyük kentin varoşlarına gidiyorlar. ‘Acaba taban fiyatla iş bulabilir miyiz’ diye. Zira ektikleri eserin karşılığını alamıyorlar. Onların sigorta primlerini, toplumsal devlet ödeyecek. Böylelikle gençler ve bayanlar yeri vakti gelince emeklilik haklarına kavuşmuş olacaklar.
Ayrıca bayan kardeşlerim için şunu da söyleyeyim. Aile Takviyeleri Sigortası’nı getireceğiz. Hiçbir konutta, hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek. Her anne evladını huzur içinde yatağa yatıracak. Bilhassa fakir ailelerde bayana söylüyorum. Fakir ailelerde bayan kardeşlerime söylüyorum. Sizi yaşadığınız konutta erkeğe muhtaç etmeyeceğim. Bankaya hesaba bankaya yatıracağız, parayı gideceksin bankadan aylığını çekeceksin. Aile Dayanakları Sigortası’yla aylığını çekeceksin. Münasebetiyle kimseye muhtaç olmayacaksın. Yoksulluğu yenmek için yoksulluğu afişe etmeyeceksiniz. Sağ elin verdiğini, sol el görmeyecek. İnsanın onurunu koruyacaksınız ve beşere bedel vereceksiniz. Yoksulluk mukadderat değildir. Yoksulluğu yaratan iktidarların izledikleri siyasetlerdir. Biz bu siyasetlere son verip; her konutta huzurun, her meskende rahmetin olmasını sağlayacağız.
1971 yılı Türkiye Cumhuriyeti’nin parlamentosu, Aile Dayanakları Sigortası’nı hayata geçireceğine dair kelam vermiş. Hangi yıldayız? 2022. Niye bugüne kadar Aile Dayanakları Sigortası hayata geçmiyor? Zira yoksulluğu kullanıyorlar. Yoksulluğu istismar ediyorlar. ‘Yoksullara yardım yapalım, görünür olsun, onlar bize oy versinler.’ Bu kardeşiniz de diyor ki: ‘İster oy verin, ister vermeyin. Hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği, her meskende huzurun olduğu bir Türkiye’yi mutlaka yaratacağız.’ Katiyen sağlayacağız. Bundan herkesin emin olmasını isterim.
“BİZİM SARAY MERAKIMIZ YOK”
Size bir sorun daha anlatayım. Sıkıntısını anlatacağım yer Gaziantep. Gaziantep’te canlı hayvan üreticileri perişan vaziyette. Hayvanlarını satamıyorlar. Hayvanlar belirli bir kiloya gelmiş. Bu saatten sonra onların beslenmeleri, onlara kilo aldırmıyor. Olağanda bunların bölüme gitmesi lazım. Kısma gitmesi için aşikâr bir bedelin ödenmesi lazım. O bedel ödenmiyor. Diyor ki üretici, ‘ben bu hayvanı beslemek zorundayım, besliyorum ancak ziyan ediyorum’ diyor.
Otoyolu kestiler, seslerini duyurmak için… Vali kızdı, ‘Niye kesiyorsunuz?’ Öbürleri kızdı, ‘Niye kesiyorsunuz?’ Sonra davet ettiler, ‘kızdılar.’ Çözün sorunu. Şayet bıçak kemiğe dayandıysa, Antepli üretici, besici; kızmak zorundadır, bağırmak zorundadır. Hakkını aramak zorundadır bu insan. Hakkını aramayıp ne yapacak bu beşerler? Türkiye’nin neresine giderseniz, bir meseleyle karşı karşıyasınız. Bir problemler yumağı haline getirdiler Türkiye’yi. Fakat siz müsaade verirseniz, siz takviye verirseniz; Türkiye’yi bu meselelerden arındıracağız. Hoş bir Türkiye’yi, güvenlikli bir Türkiye’yi, herkesin rahat geçindiği bir Türkiye’yi; bu ülkenin caddelerinde, sokaklarında insanların özgürce gezdiği bir Türkiye’yi, herkesin kanısını özgürce tabir ettiği bir Türkiye’yi yine ayağa kaldıracağız. Emin olun. Bizim saray merakımız yok. Saraylar merakımız da yok. Beyefendiye tahsis edilen, yanlış hatırlamıyorsam, 10 tane saray var. Biz ülkemizi mütevazı Çankaya’dan yönetmek isteriz. Biz oradan yönetmek isteriz.
“13 TANE UÇAĞI NE YAPACAKSIN”
Erdoğan’a da söyledim, ‘israf haramdır kardeşim ya israf yapma, israf yaptığın andan itibaren yoksulun fukaranın hakkını yiyorsun sen, israf yapma bari bir israf genelgesi çıkar.’ 10 mu 13 tane uçağı var ya yetmiyor mu? Bir uçak sana kardeşim ya. Hiçbir Osmanlı padişahına nasip olmadığı kadar sarayın var ya… Ne yapacaksın bu sarayları? Düzelteceğiz.
“TBMM’NİN BİR KISMI MİLLETİN DEĞİL SARAYIN VEKİLİ”
Bilmenizi istiyorum. Bir devletin adaletle yönetilmesi gerektiğini, bir devletin faziletle yönetilmesi gerektiğini, bir devletin ahlakta yönetilmesi gerektiğinin tekraren söyledim. Bir devlet hukukun üstünlüğü kuralı içinde yönetilir. Bir devlet baskıyla yönetilmez, şiddetle yönetilmez, bunu da tekraren söyledim. Elinde sopayla insanların başına vurulmaz. Demokrasi istiyorsak her alanda istiyoruz. Devleti bu türlü yöneteceksiniz; ahlakla, faziletle yöneteceksiniz. Bilgiyle birikimle yöneteceksiniz. Devlette liyakati yok ederseniz devleti çürütmüş olursunuz.
Defalarca söyledim, bir kere daha söyleyeyim. Şu anda çoklu organ yetmezliğiyle karşı karşıyayız. Buyurun TBMM’ye bakın. Oradaki milletvekillerinin büyük bir kısmı, milletin vekili değil, sarayın vekili. Milletin vekili ile sarayın vekili ortasında fark vardır. Saraydan beslenen ve saraydan talimat alıp el kaldırıp indiren beşerler, yani bir şahıstan talimat alanlar el kaldırıp indirenler; milletin sözcüsü, milletin sesi olamazlar esasen.
“BİRİLERİNİN LÜTFUYLA, BİR KOLTUĞA GELMİŞSE YARGIÇLIK YAPAMAZ”
Yargıya bakın. Sarayın talimatını dinleyen savcı, çabucak alınır, hızla Yargıtay üyesi yapılır. Bir tek Yargıtay kararının altında imzası olmadan Anayasa Mahkemesi’ne üye seçilir. Bay Kemal de bunu yiyecek. Yemezler, yemezler. Yargıtay’da o kadar yargıç var ve onların her birisinin imza attığı kararlar var. Bu kadar yargıç varken yıllardır orada çalışırken; birisi paraşütle gelecek. Niye? Sezgin Baran Korkmaz’ı talimatla özgür bıraktılar ya onların ödüllendirilmesi lazım. Beyefendiye, Yargıtay üyeliği teklif etmişler. ‘Ben Anayasa Mahkemesi’ne üye olmak istiyorum.’ Nereye üye olursan ol sen yargıçlık yapamazsın. İster Anayasa Mahkemesi ister öbür bir yer. Yargıç vicdanıyla karar veren kişidir. Hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine nazaran karar veren insandır. Şayet yargıç; birilerinin talimatıyla, birilerinin lütfuyla, bir koltuğa gelmişse, yargıçlık yapamaz. Münasebetiyle çoklu organ yetmezliği derken, yargının içinde bulunduğu durumu da hepimizin görmesi lazım.
“KPSS OLAYI BÜYÜDÜ, KAPATAMIYORLAR”
Yürütme dediğimiz, KPSS imtihanı bunun en kolay örneğidir. En sıradan örneğidir. Olay bu kadar büyümese derhal kapatacaklardı. Lakin olay büyüdü, kapatamıyorlar. Efendim ‘Devlet Denetleme Kurumu’nu harekete geçirdik.’ Dünyanın yolsuzluğu var, ‘beşli çeteler’ malı götürüyor. Görevlendirsene, Devlet Denetleme Kurulu’nu. Görevlendirilemez oraya. Kendisi de o işin bir kesimi zira. Bütün bunları biliyoruz.
“YAPACAK ÇOK İŞİMİZ VAR”
Yargının bağımsızlığını sağlayacağız. Parlamentoda hakikaten milletvekilleri milletin sesi olacak. Hasebiyle Siyasi Partiler Yasası’nda önemli bir değişiklik yapacağız. Bu hususta altı önder anlaştık ve görüş birliğine vardık. Bu mevzuyu kamuoyuyla paylaştık. Tek kişinin iradesine, Türkiye Cumhuriyeti Devletini de bırakmayacağız. Cumhurbaşkanı tarafsız olacak. Cumhurbaşkanı, halkın cumhurbaşkanı olacak. Birilerinin cumhurbaşkanı olmaz. Ya ona öteki bir isim bulacaksın ya da cumhurbaşkanlığı unvanını kullanmayacak. Bu kadar açık, bu kadar net söylüyoruz. Münasebetiyle bizim yapacak çok işimiz var.
Ama şundan emin olmanızı isterim. Neyi, nasıl yapacağımızı çok yeterli biliyoruz. Altı başkan, çok yeterli biliyor. Bütün sıkıntı bunun zamanlaması, bununla ilgili bir çalışma da yapıyoruz. Altı parti kendi içinde bu çalışmayı yapıyor. Aşikâr bir olgunluğa ulaştıktan sonra bunu da kamuoyuyla paylaşacağız. Biz ülkemizi seviyoruz. Altı siyasi parti, farklı partiyiz. Ancak hepimiz bu ülkenin demokratikleşmesine savunuyoruz. Bu ülkede huzurun olmasını istiyoruz. Bu ülkede gelir dağılımının eşit olmasını istiyoruz bakınız.
“KUR MUHAFAZALI MEVDUAT, BOMBA DEĞİL ATOM BOMBASI”
Kur muhafazalı mevduat… ‘Faize karşıyım’ diyor, değil mi? Erdoğan ‘faize karşıyım’ diyor. Birinci altı ayda yani bu yılın birinci altı ayında felaket bir tablo var; bankaların kârı milyarları buluyor. Bu yılın birinci altı ayında bankaların kârı yüzde 400. Faiz geliyor, banka ne yapar? Para ticareti yapar, kredi verir, faiz uygular karşılığını alır. Şayet bankalar yüzde 400 birinci altı ayda kar elde ediyorsa… Çiftçi yüzde 400 kar elde ettin mi? Hayır. Esnaf, endüstrici, fiyatlı? Hiçbir meslek kümesi yüzde 400 kar elde etmedi. Bankacılık hariç. Yüzde 400 kar. Neymiş? Beyefendi faize karşıymış. Ne yapacaksın? Karşı olduğunu söyleyeceksin, birileri malı götürecek. Yalnızca bu mu? Hayır. Kur muhafazalı mevduat. ‘Ekonominin kalbine yerleştirilmiş bombadır’ diyorlar. Bomba değil, atom bombası, atom bombası. Dünyanın parası, beyefendiler götürdüler. Bir; parayı yatırıyorsun, Türk lirası yatırıyorsun. İki; sana garanti veriyorlar. Üç; faiz artarsa, ‘hiç merak etme hiç zararın olmayacak dövizle ödeyeceğiz.’ O garantiyi de sana veriyorlar. Vergi? ‘Senden vergi de almayacağım’ diyor.
“BİZİM İKTİDARIMIZDA O DENLİ DÖVİZ GARANTİSİ FALAN FİLAN YOK”
Buradan kur muhafazalı mevduat sahiplerine, yani bir avuç bireye sesleniyorum. Bizim iktidarımızda; yalnızca ve yalnızca faizi alacaklar. O denli döviz garantisi falan filan yok. Türkiye, sömürge bir ülke değil. Birilerinin sömürge alanı da değil. Bu ülkenin hakkını, hukukunu da sömürü etmeyeceğiz kimseye. Paran varsa bankaya yatırsın, kaç lira faiz götürür koyarsın faizini de alırsın.
“EKONOMİ NASIL YÖNETİLİR BUNU DAHİ BİLMİYORLAR”
Kardeşim sonra döneceksin, sanayiciye gideceksin ‘sen stokçuluk yapıyorsun’ diye hata atacaksın. Stokçuluk yapıyorsun dedikleri gerçek bölümün, 160 milyar dolarlık açığı var. Para gereksinimi var. Bunların iktisattan haberleri bile yok. İktisat nasıl yönetilir bunu dahi bilmiyorlar. Bir sanayiciye, ‘stokçu’ denir mi Allah aşkına? Adam üretiyor aslında muhakkak bir stoku olmak zorunda. Üretimin ne olduğunu, stokun ne olduğunu bilmiyorlar. Lakin stokçuluğu çok düzgün biliyorlar. Ülkenin çözülecek çok sorunu var. Fakat biz çözeceğiz. Bundan emin olmanızı isterim. Endüstriciler de bilhassa katma bedeli yüksek eser ürettikleri sürece daima yanlarında olacağız.
İktidarımızda birinci bir hafta içinde esnafın bankalardan ve esnaf kefalet kooperatiflerinden aldıkları faizleri sileceğiz. Faiz olmayacak, bir sefere mahsus faizleri sileceğiz. Aslında esnaf battı. Yerine koyamıyor aslında esnaf. Bir de faiz var, daima takla attırıyor, daima borçlar büyüyor, ödeyemiyor.
Çiftçiye de kelamım var. Çiftçilerin de bankalardan ve tarım kredi kooperatiflerinden aldıkları kredilerin faizlerini sileceğiz. Onların da faizi olmayacak. Bir sefere mahsus olarak silinecek. Hasebiyle kim üretiyorsa, kim emek harcıyorsa onlardan yana siyaset izlemeye devam edeceğiz.
“GATA’YI TEKRAR ULU ORDUMUZA TESLİM EDECEĞİZ”
Başka? Elbette ki kamunun kendi içinde de problemleri var. Örneğin; dünyada hastanesi olmayan tek ordu, bizim ordumuz. Askeri hastaneleri tekrar açacağız. GATA’yı tekrar ulu ordumuza teslim edeceğiz.
“MİLLİ KURTULUŞ SAVAŞI’NDA BİLE EL AVUÇ AÇMADIK”
Türkiye’nin prestijini büyük ölçüde zedelendi. Düne kadar hakaret ettikleri bireylerin kapısına gittiler, dilenci üzere el avuç açtılar. Ya biz Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda bile el avuç açmadık. ‘Biraz dolar ver bari iktidarı koruyalım’ diyenler kendilerini bir de dünya başkanı olarak tanıtıyorlar. Allah aşkına? Karikatür üzere bir şey yani, akıl alacak şey değil. Bütün bu gerçekleri bilerek hareket etmek zorundayız. Bütün bu gerçekleri bilerek tahlilleri üretmek zorundayız. Bunları yapacağız.
“BİZİM MİLLİYETÇİLİĞİMİZ ÖĞRENMEK İSTİYORLARSA ECEVİT’E BAKACAKLAR”
Başka ne yapacağız? Allah nasip ederse sizlerin takdiriyle iktidar olduğumuzda göreceksiniz. Cumhuriyet devrinde kaybettiğimiz bir yer var. Süleyman Şah Türbesi’nin bulunduğu yer. Bunlar kendilerini kahraman ilan ediyorlar. Ya türbeyi kaçırıp, o toprağını terk eden adamı kahraman ilan ettiler. Akıl tutulması var. O türbeyi yerine götüreceğiz. Ulu bayrağımızı oraya dikeceğiz. Hiç kimsenin tasası olmasın.
Buraya bir parantez açalım. Bahçeli ne diyor bunun için Allah aşkına? Ne diyor Bahçeli? Bana kızıyor. Bizim milliyetçiliğimiz öğrenmek istiyorlarsa merhum Ecevit’e bakacaklar. Kıbrıs’a bakacaklar. Akdeniz’e bakacaklar, Akdeniz’in sularına bakacaklar. Sen kim; bizim milliyetçiliğimiz, tartmak, ölçmek kim? Süleyman Şah Türbesi kaçınırken, toprak terk edilirken sesin bile çıkmadı. Parantezi kapatalım.
“KİMSENİN İNANCI, KİMLİĞİ, ÖMÜR ÜSLUBU SİYASETE ALET EDİLEMEZ”
Bakın bir şey söyleyeyim. Hiç kimsenin inancı, hiç kimsenin kimliği, hiç kimsenin hayat usulü; siyasete alet edilmez. Anne babanızı seçme özgürlüğüne sahip misiniz? O vakit bu niçin siyaset konusu olur? Herkesin kimliğine hürmet göstereceksiniz. Herkesin inancına hürmet göstereceksiniz. Herkesin hayat biçimine hürmet göstereceksiniz. Siyasetin konusu; konutlarda huzur var mıdır, yok mudur? Beşerler alın teri döktüğünde karşılığını alıyor mu, almıyor mu, emekli rahat geçiriyor mu, geçirmiyor mu, işsizlik varsa işsizlik sorunu nasıl çözeceğiz. Baba işsiz anne işsiz çocuk işsiz, konutta birbirlerinin yüzlerine bakamıyor. Siz o sorunu çözeceksiniz? Çocuklarınızı üniversiteyi bitirdi. Üniversitede bitirdikten sonra işsiz, bunlar nasıl iş bulacaklar? Çocuklarınız üniversiteyi kazandı, büyük kentlere gidecekler, hangi yurtta kalacaklar bunlar? Bu sorular var, siyasetin konusu bu.
Dolayısıyla biz bireylerin inançlarını, kimliklerini, ömür üsluplarını, siyaset konusu yapmayacağız. Bizim siyaset konusu yaptığımız Türkiye’nin büyümesidir, Türkiye’nin kalkınmasıdır. Lakin şunu söyleyeyim. Dine, inanca hürmetimiz var lakin bunun siyasete materyal edilmesini asla kabul edemeyiz.
Gençlere kelam verdim. En geç bir yıl içinde yurt problemini çözeceğiz. Yurt sıkıntısının birer kişilik, üçer kişilik odalar, sıcak suyu, soğuk suyu, geniş bant internet erişimi olacak. Anne baba itimat içinde çocuklarını götürüp öğrenci yurduna teslim edecek. Hasebiyle öğrenciler, huzur içinde okullarına gidecekler, akşam da yurtlarına dönecekler. 20 yıldır çözemediklerini Allah nasip ederse bir yıl içinde çözeceğiz.
“EYT MESELESİNİ ÇÖZECEKSE, BİR KİŞİ ÇÖZER. ONUN İSMİ DA BAY KEMAL”
EYT’liler… Biliyorum, sizin sıkıntınızı biliyorum. EYT sıkıntısını çözecekse, bir kişi çözer. Onun ismi da Bay Kemal. Hiç tasa etmeyin.
“KOSKOCA TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ, DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATINI KAPATTI”
O malı götürenlerin ceplerini büsbütün dikeceğim. Arayacaklar, cep bile yok. Ceplerini dikeceğim, hiç merak etmeyin. Sakın ümitsizliğe kapılmayın. Ülkemiz en sıkıntı şartlarda bile başarıyı yakalamış bir ülke. Harika bir potansiyelimiz var. Gençlerimiz fevkalâde hoş şeylerin altına imza atıyorlar. Spordan tutun bilime kadar çok şey var, çok hoş şeyler yapılıyor. Üniversitelerimizi mahvettiler biliyorum ancak üniversiteleri de ayağa kaldıracağız.
Barış akademisyenlerini derhal bir kararnameyle bir hafta içinde vazifelerine iade edeceğiz. Bir üniversitede her türlü niyet özgürce tartışılmalıdır. Bir örnek vereyim, Orta Çağ’da bir adam çıkmış demiş ki ‘beyler dünya yuvarlaktır.’ ‘Vay sen misin?’ Yakalayıp, gerçek engizisyon mahkemesine çıkarmışlar. ‘Sen nasıl milyarlarca insan düz diyor, sen nasıl diyebilirsin, dünya yuvarlaktır.’ Milyonlarca kişi mi haklı, bu bir kişi mi haklı? Münasebetiyle bütün ters fikirlere bizim muhtaçlığımız var. Hiçbir karşıt fikirden korkmamak lazım. Düşündükçe insanoğlu geleceği daha sağlıklı kurgular ve daha sağlıklı oluşturur.
İran üniversitelerinin ürettiği bilgi sayısı, Türk üniversitelerini geçti. Bu benim yüreğimde derin acılardan birisidir. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti devletinde nasıl olur da bilimsel araştırmalar bu kadar yerlerde kalır, yerlerde sürünür? ‘Her kente bir üniversite açtık’ dediler. Aslında bizim gerçek üniversite sayımız toplasanız, 10-15’i geçmez. Başkaları ismi üniversite ancak gerçek manada üniversite değil. Hiçbir planlama yok. Taban fiyatın yarısıyla iş aramaya çalışan çok sayıda hukuk mezunu. Ziraat mühendisi, veteriner; bunları göreceksiniz, eczacılar iflas etmek üzere, bunları göreceksiniz.
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Devlet Planlama Teşkilatını kapattı. Akıl alacak şey değil. Bir kişi, her şeyi bilince; planlamayı da o biliyor. Dua edin ameliyathaneye girmedi, ya bypass yapmaya kalkarsa ne olacak, o da olabilir.
“ADALETİ YA GETİRECEĞİZ YA GETİRECEĞİZ”
İşin özü salı küme toplantımızı burada yaptık. Şundan emin olmanızı isterim. Ümitsizliğe kapılmayın, daima birlikte hoş Türkiye’yi inşa edeceğiz, birlikte inşa edeceğiz. Akılla, bilgiyle, birikimle yapacağız. Liyakatle yapacağız. Adaleti bu ülkeye ya getireceğiz ya getireceğiz. Adaletsiz bir dünya, adaletsiz bir Türkiye asla istemiyoruz. Hapishanelerinde gazetecilerin olduğu bir Türkiye istemiyoruz. Hapishanelerinde, kanılarından dolayı insanların mahpusa atılmasını istemiyoruz. Tutuklanmasını istemiyoruz. Demokrasiyi istiyoruz, özgürlüğü istiyoruz. Kadın-erkek eşitliğini istiyoruz. Hoş bir Türkiye istiyoruz, hoş bir Türkiye umuduyla hepinize selamlar, hürmetler sunuyorum.”
