CHP Genel Lider Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, MYK gündemiyle ilgili basın toplantısı gerçekleştirdi.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun mayıs ayı enflasyonunu yüzde 73,50 olarak açıklamasına dikkat çeken Faik Öztrak, “Sonuç: Piyasa beklentilerinin yarısı kadar ‘aylık’ enflasyon, bağımsız araştırmacıların bulduğunun yarısından bile az ‘yıllık’ enflasyon açıklattılar. Sonra da, TÜİK’e bu işleri, ‘Avrupa’ya ahenk için yaptık, Şeffaflık için yaptık’ diye açıklama yaptırdılar. Sevsinler sizin şeffaflığınızı! Bu yaptıklarınızla, rezaletin çıtasını, Everest’in doruğuna çaktınız” dedi.
Faik Öztrak’ın açıklamaları şöyle oldu:
Hafta sonu, 1 milyondan fazla gencimiz LGS imtihanına katıldı. Bu imtihanın kazananı var lakin kaybedeni yok. Gençlerimiz geleceğimiz. Onların gelecek korkusu taşımadan, özgürce yaşayacakları, üretecekleri, kazanacakları, hayallerini gerçekleştirebilecekleri, bir ülkede yaşayabilmeleri için, çalışmaya kararlıyız.
Dün Dünya Etraf Günü’ydü. Bu hafta da Etraf haftası… Milletimizin Etraf Gününü ve Etraf haftasını kutluyoruz. Doların yeşilini etrafın yeşiline tercih eden yöneticiler tarafından, mavinin, yeşilin rant uğruna zalimce talan ettirildiği, bir 20 yılı geride bırakıyoruz.
Son 20 yılda sel, müsilaj üzere birçok felaketi yaşadık. 170 bin hektarlık orman alanı, gözümüz önünde yandı kül oldu. Biz yaşadığımız dünyayı, gelecek kuşaklardan ödünç aldığımızın farkındayız. Onlara yaşanabilir bir dünya teslim etmek için üzerimize düşen sorumluluğun şuurundayız. Canlı ve cansız varlıklar bu ekosistemin kesimi. Sağlıklı bir ekosistem, şimdi doğmamış olan jenerasyonların de hakkıdır.
“Sürdürülebilir Yaşam” anlayışı ışığında bu hakkı Anayasal garanti altına alacağız. Etraf talanını durduracağız ve AK Parti idaresinin verdiği ziyanları süratle telafi edeceğiz. Daima söylüyoruz. Bir memleket ya ilimle ya da zulümle yönetilir. Sarayın ilimden nasibini almadığı ortada…
Hükümet bilimden ve akıldan koptukça, faturası hepimize çıkıyor. Saray, iktisat bilimini yok saydı. “Faiz sebep, enflasyon sonuç” dedi. Enflasyonu “bile, isteye” hortlattı. Biz bunu tekraren söyledik.
ENFLASYON KRİZİ
Bugün saray medyasına mensup bir köşe muharriri, Nebati Bakan’ın da partisinin kampında: “Biz bir yol ayrımına gittik. Enflasyonla birlikte büyümeyi tercih ettik. Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, İhracatçılar kâr ediyorlar. Çarklar dönüyor…” diyerek, enflasyonu hükümetin hortlattığını itiraf ettiğini aktarmış.
Bakan Hükümetin zengine çalıştığını da ikrar etmiş. Bak ben buradan söyleyeyim: enflasyonla sürdürülebilir büyüme olmaz. Bunun sonu istikrarsızlık olur. Bunu bu ülke tekraren deneyim etti. Sonu daima hüsran oldu. Daha işin başında düğmenin yanlış iliklendiği aşikâr oldu. Saray, talimatla tabela faizini indirtmeden evvel, yüzde 20’nin altında olan yıllık enflasyon, dokuz ayda neredeyse dörde katlandı, yüzde 73,5’e çıktı.
Sarayın “tercihi” sayesinde, Türkiye dünyada en yüksek üretici enflasyonuna sahip ülke oldu. Nebati Bakan bu toplantıda; “Bu yılsonunda enflasyon yüzde 48-49, Gelecek sene sonunda ise yüzde 19,9 olacak” da demiş. Hani 2023 seçimlerine giderken Enflasyon tek haneye düşecekti? Bunlar anlaşılan, hiçbir taahhütlerini yerine getirme takatine sahip değil.
Sarayın kibirlisi, enflasyon ve işsizliğin toplamından oluşan Sefalet Endeksi’nde, ülkemizi açık orta, G-20’nin sefalet şampiyonu yaptı. Sefalette, İflas bayrağını çeken Arjantin’e 20 puan, Güney Afrika’ya 45 puan Brezilya’ya 62 puan fark attık. Ülke olarak, yalnızca hayat pahalılığını değil, artık açlığı ve yokluğu konuşur olduk. Dünyada besin enflasyonu Ukrayna-Rusya Savaşı’nın akabinde; Mart ayında yüzde 34’e çıktı. Takip eden iki ayda 10 puan geriledi. Bizde ise tıpkı devirde, besin fiyatları, roket süratiyle üst gitti.
“SARAYIN BECERİKSİZLİĞİNDEN KAYNAKLANIYOR”
Nisan ayında, tek bir ayda 20 puan artışla yüzde 90’a fırladı. Mayıs ayında da yüzde 93’ü aştı. Sarayın kibirlisi, “Bu fiyat artışları dünyadan ve Birtakım piyasa aktörlerinin fırsatçılığından kaynaklanıyor” diyor. Mayıs ayı itibariyle; dünyada besin enflasyonu yüzde 23, Türkiye’de yüzde 93. Bugün Türkiye’de besin fiyatlarındaki her 4 liralık artışın yalnızca 1 liralık kısmı dünyadaki gelişmelerden, kalan 3 liralık kısmı ise sarayın kibirinden ve beceriksizliğinden kaynaklanıyor.
Bu bal üzere, sarayın kendi aklını beğenmişliğinin sonucunda, paramızı pul etmesinden kaynaklanıyor. Mayıs ayında da artırım yağmurları sel oldu. Milletimizi perişan etti. Kahveye artırım, şekere artırım, çaya o denli bu türlü değil, tek seferde yüzde 44 artırım, içkiye artırım, sigaraya artırım, internete artırım, mayıs ayının son gecesi millet uykudayken elektriğe artırım, doğal gaza zam…
“BU KADAR MI ACZE DÜŞTÜNÜZ?”
Arabası olanın mecburî trafik sigortasına da zam… Vatandaşlarımız artık otomobiline sigorta yaptıramıyor. Trafikte her beş araçtan biri sigortasız… Esasen millet arabasının kontağını da çeviremiyor. Son bir ayda, akaryakıt fiyatı yüzde 18, mazot fiyatı yüzde 29 arttı. Akaryakıt de mazot da süratle 30 liraya koşuyor. Dizel otomobilin deposunu doldurmanın maliyeti, tek bir ayda 325 lira birden yükseldi, 1.450 liraya çıktı. Artık arabasının deposunu fulleyebilen kalmadı. 50 liralık akaryakıtla, artık akaryakıt ışığı sönmüyor.
Son bir yılda; Türkiye’deki akaryakıt fiyatlarındaki artış Amerika Birleşik Devletleri’ndekinin beş katı… Türkiye OECD’nin güç enflasyonu şampiyonu… Fakat sorsanız saray, besin fiyatlarında olduğu üzere “Enerji fiyatlarındaki artışın sebebi de biz değiliz, dünyada arttı” diye ahkam kesiyor. Akaryakıt fiyatlarındaki artışın da temel sebebi, sarayın paramızı pul eden, kerameti kendinden menkul yanlış politikaları…
Bu sıralar havuz gazetelerine, “Temmuz’da maaşlar şöyle zamlanacak, Bu türlü zamlanacak diye ” haberleri yazdırıyorlar. Dün de sarayın kibirlisi de benzeri laflar etti. Bu kadar mı acze düştünüz? Yasaya nazaran, toplu mukaveleye nazaran, vermeye mecbur olduğunuz enflasyon farkını sarayın lütfu üzere göstermek nasıl bir akıl?
Aslında bu laflar, bu ülkede alın teri dökenlerin, emeklilerin, yılın birinci yarısında, TÜİK’in ağır makyajlı sayılarıyla bile enflasyona nasıl ezdirildiğinin itirafıdır. Bu yılın birinci yarısı için, memura, emekliye verilen artırım, daha ocak ayında eriyip gitti. Beş ay boyunca memuru da, emeklisi de enflasyona ezdirildi.
Saray birinci beş ayda yüzde 36 enflasyona sebep oldu. Hükümetin azdırdığı enflasyonun altında, yalnızca memur ve emekli değil, minimum fiyat ve civarında maaş alanlar başta olmak üzere tüm çalışanlar ezildi. Minimum fiyat, Ocak ayından sonra açlık hududunun altına indi. Hepsini telafi etmek zorundasınız.
“MİLLETE PALAVRA SÖYLEMEYİ TERCİH EDİYOR”
Bir de 3600 ek göstergenin asıllarını açıklayacaklarmış. Aslı falan bırakın. Bunun kelamını, dört yıl evvel seçim meydanlarında verdiniz. Aslını artık verin. TÜİK’in sayıları ağır makyajlı… Vatandaşlarımızın yaşadığı hayat pahalılığının yarısını bile göstermiyor. Üzerinde kapkara bir gölge var. Saray ve şürekası ise, hayat pahalılığına karşı tedbir almak yerine, istatistiklerle millete palavra söylemeyi tercih ediyor.
Kendilerinin hortlattığı enflasyon canavarını milletten saklamak için, Türlü oyunlara başvurdular. Olmadı. Son birkaç haftada rezalet ayyuka çıktı. Evvel TÜİK’in Fiyat İstatistikleri Daire Lideri değişti. Akabinde, enflasyon bilgilerinde, bilgi kalitesinin denetimini sağlayan ve yıllardır her ay açıklanan, “Madde Sepeti ve Ortalama Husus Fiyatı” bilgileri artık yayımlanmamaya başladı. Biz bu açıkladıkları fiyatlarla mal satan marketleri merak ederken, artık fiyatlar da yayımlanmaz oldu.
Hükümet, “TÜİK ne derse onu kabul edeceksiniz” diyor. Akabinde, TÜİK’te Tüketici Fiyatları Küme Başkanı’nın ipi çekildi. En son, TÜİK’in bölge müdürlerinin de asaleten ataması yapıldı.
Sonuç: Piyasa beklentilerinin yarısı kadar “aylık” enflasyon, bağımsız araştırmacıların bulduğunun yarısından bile az “yıllık” enflasyon açıklattılar. Sonra da, TÜİK’e bu işleri, “Avrupa’ya ahenk için yaptık, Şeffaflık için yaptık” diye açıklama yaptırdılar. Sevsinler sizin şeffaflığınızı! Bu yaptıklarınızla, rezaletin çıtasını, Everest’in doruğuna çaktınız.
“BU REZALET KATİYETLE KABUL EDİLEMEZ”
Ülkenin inanca en çok muhtaçlık duyduğu bir periyotta, itimadı bir kere daha kendi siyasi ikbaliniz için talan ettiniz. Buradan söylüyoruz: Mayıs ayından itibaren Bu istatistiklere imza atan TÜİK yöneticileri bilhassa hazır olsun. Emeklinin, dulun, yetimin, memurların, emekçilerin maaş ve fiyatlarını palavrayla talan etmekten, yasalar önünde hesap verecekler.
Hortlattığı enflasyonla milletin sırtına çullanan saray da, memurları, datalarla alenen ve pervasızca oynamaya zorlayarak, insanların maaşlarını, aylıklarını fiyatlarını talan etmenin, “Kul hakkı yemenin” hesabını evvel sandıkta, sonra da yargıda verecek. Bu rezalet, katiyetle kabul edilemez.
Yunanistan’da, Arjantin’de Datalarla oynamanın acıklı sonucu da, bilgilerle oynayan siyasalların, bunlarla işbirliği yapan devlet yetkililerinin dokunaklı sonları da ortadadır. Devletin datalarıyla oynamanın öbür faturaları da var. Bilgilerle oynamak, Hazine’nin borçlanmasını pahalılaştırır, zorlaştırır. Bugün iç borçlarımızın üçte birini enflasyona endeksli kağıtlar oluşturuyor. Datalarla oynadıkça, hem içeriden hem de dışarıdan borç bulmak giderek zorlaşıyor. Devletin açıkladığı datalara inanç bittikçe risk algısı artıyor. Risk algısı arttıkça faizler artıyor. Borcun maliyeti gün gün yükseliyor.
Esnaf, pandemi periyodunda aldığı borcu hala ödeyemedi. Elektrik, su, gaz faturaları da ödenemiyor. Esnafımız, “Ne kadar dayanabilirim” diye gün sayıyor.
Genç çiftler artık mesken masraflarını karşılayamadığı için analarının babalarının konutlarına taşınıyor. Millet borcunu ödeyemiyor. İcra dairelerindeki evrak sayısı, Son bir yılda, 1 milyon 468 bin artışla, 23 milyon 558 bine çıktı. Çiftçilerimizin yalnızca bankalarda takibe düşen kredileri 4 milyar lirayı buldu. Milletine gözleri kapalı, Kulağı sağır, kalbi mühürlü bu hükümet, faiz lobilerine çok şefkatli… Faiz lobileri abat olmaya devam ediyor.
Bu yılın birinci 4 ayında, bankaların verdikleri kredilerden kazandığı faiz geliri evvelki yılın tıpkı periyoduna nazaran yüzde 60 artışla 200 milyar lirayı geçmiş. Bankaların takipteki alacaklardan elde ettiği faiz geliri ise İkiye katlanmış. Bankaların mevduat sahibine verdiği faizin birden fazla milletin hazinesinden ödeniyor. Fakat kredi faizleri hala artıyor. Birebir devirde bütçeden yapılan faiz harcamaları da Yüzde 54 artışla 100 milyar lirayı aşmış.
“HEPSİNİ GÜN IŞIĞINA ÇIKARTACAĞIZ”
Faiz lobileri, bu Hükümeti sevmesin de kimleri sevsin. Vatandaşına zalim bu hükümet, yalnızca faiz lobilerinin değil, saraya yandaş müteahhitlerin de sevgilisi… “Bir kuruş vermeden yaptırdık” dedikleri, döviz garantili projeler için bu yıl birinci 4 ayda ödediğimiz para 9,5 milyar lira.
Hafta sonunda ortaya çıktı ki, İstanbul’da yeni havalimanı ihalesini kazanan beşli çeteye, “25 yıl boyunca, İstanbul’a yeni havalimanı yapılmayacak, Atatürk Havalimanı’ndan tarifeli uçuş yapılmayacak” garantisi verilmiş. Anlaşılan artık İstanbul Havalimanı’nı satmayı düşündükleri, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri, “Sizin garantiniz yetmez. Siz gidicisiniz. Atatürk Havalimanı’nı yıkmazsanız, Yeni gelen iktidar bu israfa razı olmaz” demişler.
Saray’ın giderayak Atatürk Havalimanı’na neden kıydığı, pistlerini paldır küldür neden kırdığı da ortaya çıktı. Çevrecilik, ağaç bahane… Yandaşa verilen garantiler şahane. Biz yeniden de söyleyelim, Geliyor gelmekte olan… CHP iktidarında tüm KÖİ projelerini masaya yatıracağız. Yapılan işleri, verilen paraları, verilen garantileri, hepsini gün ışığına çıkaracağız. Anlaştık, anlaştık… Anlaşamadık, bu projelerin işletme haklarını Maliyet artı makul kar üzerinden belirleyip devlete geri alacağız.
FAİK ÖZTRAK’TAN ERDOĞAN’A: ARTIŞ ŞİRAZESİNDEN ÇIKTI
Misyonunun sonuna gelen Saray’ın kibirlisi, Artık seçilemeyeceğini anladı. Yazgısının sonuna gelen bir otokrata yakışır halde, şirazesinden çıktı. Kibiri tepe yaptı. Dün, “Her kim bu kardeşinize saldırıyorsa, Aslında Türkiye’ye saldırıyor demektir. Her kim AK Parti’yi ve Cumhur İttifakı’nı kötülüyorsa, Aslında Türkiye’yi maksat alıyor demektir” dedi. Milleti “kalansız bölme” tam da budur. Yahu bu ne kibir!
Milletimizin huzuruna, Sarayınızdaki dev aynalarına bakıp mı çıkıyorsunuz? Buradan söyleyelim: Türkiye birden büyüktür. Bu millet de sizden çok çok büyüktür. Ancak milleti unutanların, halini görmeyenlerin, sesini duymayanların, bunu idrak etmesi mümkün değildir. Siz devlet falan değilsiniz. Milletin iradesiyle gelip giden pek çok hükümet üzere, siz de gideceksiniz. Milletin oyuyla geldiniz, milletin oyuyla gideceksiniz. Geldiğiniz üzere gideceksiniz. Şu ayaklarınız artık yere bir değsin.
“HANGİ KELAMA PRESTİJ EDELİM?”
AK Parti Genel Lideri, partisinin kampında, “128 milyar doları ne yaptıklarını kamuoyuyla paylaştıklarını” söylemiş. El-insaf… 128 milyar doların buharlaştırıldığı birinci ortaya çıktığında, “Para Merkez Bankası kasasında, Kaybolan bir şey yok” diyen kim? Sonra çıkıp, “Finansal dalgalanma yaratmak isteyenlere karşı kullandık” diyen kim? “Türkiye’nin 128 milyar dolar satılabilir döviz rezervi hiç olmadı” diyen saray şürekasını nereye koyalım?
Ya “Bir protokol dâhilinde, bu dövizleri 2017’den itibaren sattık” diyen Merkez Bankası Başkanı’na ne demeli? Biz bunlardan hangisinin gerçek olduğuna inanalım? Hangi kelama prestij edelim? Merak etmesinler, CHP iktidarında, 128 milyar doların, ne vakit, kimlere ve kaça satıldığını, ve bu peşkeşin sorumlularını, tek tek milletimize açıklayacağız.
Bu Hükümet artık bitmiş, metal yorgunu, milletle irtibatı kesilmiş… Gençleri “festival ” diyerek, Muhtarları “bürokratlarla tanıştıracağız” diyerek Parti toplantılarına cebren ve hileyle getiriyorlar. Saray kabinesinde onca “bakan” var, Lakin milletin halini “gören” yok. Emekliyi, işçiyi, esnafı çiftçiyi görmüyorlar. Buradan, üç hafta evvel, “Buğdayda hasat başladı. Taban fiyatı açıklayın. 7,5 liranın altındaki fiyat çiftçiyi kurtarmaz” diye davette bulunduk.
Dün çıktılar buğday için 6 lira fiyat açıkladılar. Geçen yıl açıklanan buğday alım fiyatıyla Çiftçimiz 1 ton buğday satıp 367 litre mazot aldı. Bu yıl açıklanan fiyatla lakin 252 litre mazot alabiliyor. Kayıp 115 litre. Milletlerarası piyasada buğdayın tonu 390 dolar ile 440 dolar ortasında. Çiftçinin önümüzdeki sene de tarlasını ekebilmesi için buğdayda prim 1.000 liradan En az 2.000 liraya çıkarılmalı ve çabucak ödenmeli.
Yalnızca TMO’ya satanlar değil, tüm üreticiler bu primden yararlanmalı. Kuru tarım yapılan ve randımanın düşük olduğu yerler dikkate alınarak, kademeli prim sistemine derhal geçilmeli. Çiftçilerin Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarının Geri ödenmesine kasım ayında başlanmalıdır.
“OYNAMAYI BİLMEYEN YERİM DAR DER”
Milletimizi birbirine düşürmek için Seyahat hareketçilerine olmadık iftiralar attı. Sonunda da “Gezi olmasaydı, ulusal gelirimiz 1,5 trilyon dolar olurdu” diyerek, Kendi beceriksizliğin faturasını Gezi’ye yıkmaya kalktı. Oynamayı bilmeyen gelin, damat, yerim dar dermiş… O denli olmasa bu türlü olurdu diye devlet yönetilmez.
Biz söyleyelim, Seyahat hareketleri değil fakat sizin kibiriniz olmasa Bu ülkenin ulusal geliri 2023’te en az 2 trilyon dolar olurdu. Lakin artık yarısının bile altında. Türkiye’nin yanlışsız bir idareyle, rahat rahat yakalayacağı Birinci 10 iktisat ortasına girme amacı tek kişilik rejim sayesinde hayal oldu. Bırakın birinci 10 iktisat ortasına girmeyi, Türkiye’yi birinci 20 iktisat liginden düşürdüler. Her şeyi batırdılar. Tutacak kısımları kalmadı. Artık on parmaklarında on kara, her yere bulaştırmaya kalkıyorlar. Türkiye’nin ve Türk milletinin felaketi değerine Kendilerine ikbal devşirmeye çalışıyorlar.
Millete yaşattığı hayat pahalılığını, işsizliği, yokluğu, artık gizleyemeyen Saray, Seyahat direnişini her sıkıntısına deva etmeye çalışıyor. Oturduğu koltuğa yakışmayan işler yapıyor. Seyahatle ilgili türlü çeşitli iftiralar sıralıyor. Yetmiyor, milletimize küfrediyor. Yetmiyor, Ettiği küfre milletimizi ortak etmeye kalkıyor. Böylesi, Türk siyaset tarihinde ne görüldü ne de duyuldu.
Erdoğan’ın, Bizim burada tekrarından hicap duyacağımız kelamları, Bu milletin, bu toprakların kelamları değildir. Bu millet, edep ve adap unutulmasın diye, tekkeye, türbeye; dükkana, kahveye; “Edep ya Huu” levhaları asan millettir. Bu milletin lisanı de, gönlü de, Anadolu Erenlerinin lisanıyla yoğrulmuştur.
Mevlana, Hacıbektaş, Hacı Bayram ocaklarında, kemalata ulaşmıştır. Bu ülke; “Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti uyanıktır. Zira Türk milleti, Ulusal birlik ve beraberlikle zahmetleri yenmesini bilmiştir” diyen kurucu babaların elinde yükselmiştir.
Erdoğan’ın kelamları, ne bu topraklarda yoğrulmuş, ne bu memleketin ocağında pişmiştir. Erdoğan’ın kelamlarının milletimizle tek irtibatı, atalarımızın, “Kabın içinde ne varsa, dışına o sızar” kelamlarını ispatlamasına vesile olmasıdır. Milletimiz, kendini bölen, kendine küfür eden, partizan bir cumhurbaşkanı değil, tarafsız, milletini kucaklayan bir cumhurbaşkanı istemekte, bunu özlemektedir. Birinci seçimde bu hasret bitecektir.
Şunu da söylemeden geçmeyeyim; Ön teker nereye, art teker oraya. Cumhurbaşkanı millete alenen küfür edince, MKYK üyesi de uygunca azıtıyor, sürücüleri, adamları çocukların arbedesinin ortasına dalıyor, 15-16 yaşlarındaki gençleri dövüyorlar. Kendisi bu türlü, örgütü bu türlü, parti idaresi böyle…
SURİYE’YE YÖNELİK OPERASYON TARTIŞMALARI
Saray tarafından yapılan açıklamada, Suriye’ye hudut ötesi bir operasyon yapılacağı tabir edildi. Biz, Türkiye’nin güvenliği için hakikat halde atılacak her adımın yanında oluruz. Fakat Türkiye hudut ötesi operasyonları birinci kez yapmıyor. Hudut ötesi operasyon bu türlü randevu vererek, yer göstererek, davul zurna çalıp duyurarak yapılmaz. Kıbrıs’ta olduğu üzere “bir gece ansızın” gelinir.
Yapılacak bir operasyon haftalar öncesinden ilan ediliyorsa, karşındaki tankını, topunu hududuna yığar, teröristler tertibatını alır. Ki zati bölgeden gelen haberlere nazaran bu türlü de oluyor. 3-5 oy devşirmek için yapılan bu fırsatçılık, askerimizin hayatını tehlikeye atıyor. Biz askerimizin ayağına taş değsin istemeyiz.
İSVEÇ VE FİNLANDİYA’NIN NATO ÜYELİĞİ
Bir öbür konu ise İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliği… İttifakın güçlenmesi hepimizin faydasınadır. Savunmamızı kolaylaştırır. Fakat Türkiye, Müttefikimiz olacak İsveç ve Finlandiya’dan terörle çaba konusundaki taleplerinde de haklıdır.
Ülkemiz bu süreçten, diplomasiyi faal halde kullanarak, terörü kalıcı ve kesin bir biçimde bitirecek bir tahlille çıkmasını bilmelidir. Bu, Dışişleri Bakanlığı’nın deneyimli diplomatlarını dışlayarak, hamaset yaparak, buradan iç siyasete oy devşirmeye çalışarak olmaz. Bundan sonuç alınmaz. Bugüne kadar da hiçbir vakit alınmamıştır.
Diplomatik nezaket içinde, iç siyasete alet edilmeden götürülmesi gereken bu süreç, yalnızca Finlandiya’ya SİHA satarak, yalnızca birkaç teröristi geri alma mutabakatı yaparak sonuçlanmamalıdır. Türkiye’nin vizyonu bundan çok daha geniş olmalıdır. Bir güvenlik örgütü olan NATO’ya İsveç ve Finlandiya’nın üyeliği müzakere edilirken, Bu bahsin Türkiye’nin AB üyeliğiyle birlikte ele alınması, bilhassa Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin Savunma ve Güvenlik yapılanmalarındaki yeri, kesinlikle masada olmalıdır. Bu, dış güvenlik telaşlarının kalıcı bir biçimde giderilmesine katkıda bulunacaktır.
