Arap Baharı sonrası kültürel kodlarında açılım yaşayan bölge insanları kokaine yönelirken, bir yandan da klasik uyarıcıları Captagon (fenetilin) haplarından vaz geçmiyorlar. Bu hapın Araplardaki bir öteki ismi “yoksulların kokaini”. Öte yandan Türkiye’de “Metin amca” olarak bilinen metamfetamin de bu pazarda yerini çok daha uygun fiyatlarla almakta.
Geçtiğimiz ay Arapça BBC’de Arap-İslam kültüründe cinsel uyarıcılara verilen kıymet bahisli bir araştırma yayınlandı. Dinî bir çerçevede daima akılda tutulan vefat fikri ile seks içgüdüsü ortasındaki ilgiler psikanalistler tarafından evvelce beri ele alınmış bir mevzu. Yahudi asıllı olan ve Ortadoğu kökenli bu geleneğin birtakım takıntılarına sert tenkitler de yöneltmiş bulunan Sigmund Freud din ve seks temasından sıklıkla kelam etmiştir.
Ölüm, din ve cinsellik üçgeninin kitlesel bir pratiğine bugün Ortadoğu’da rastlamaktayız. Arap Baharı sonrası din devleti mefkurelerine ulaşamayacaklarını ve cennet hayallerinin de hayli soyut kaldığını gören Körfez’in güçlü Arapları kokaine kendilerini kaptırmış gidiyorlar. Marx vaktindeki kadar bile dindar olmayan halk da büyük düşünürün “halkın afyonu” dediği din yerine ucuz Captagon’la yönetim ediyor. Doğal değişik ülkelerin mafya yapılanmalarına da bu sayede yeni bir faaliyet alanı açılmış bulunuyor.
MAFYALAR ORTASI İŞ BÖLÜMÜ
Son yıllarda bir “dünya gücü” olmaya heveslenen Türk mafyası daha “üst seviye ve havalı” olan kokain işini yaparken, Batılı uzmanlar Captagon konusunda Suriye rejimini ve Lübnan Hizbullahı’nı işaret etmekteler. Gerçi İdlib’deki değişik eğilimlerden cihatçılar da hap konusunda faaller ancak onların alanı daha dar. Öte yandan Irak’taki militan kümelerin metamfetamin imalatı için atölyeler açıp, kimyagerler getirdikleri belirtiliyor. Görüldüğü üzere bölgede yeni bir iş kısmı yavaş yavaş oturuyor.
Bu ortada dünyadaki araştırmacı gazetecileri kurduğu “Organized Crime and Corruption Reporting Project” (OCCRP) adlı networkün sitesine nazaran Türk mafyasının kokain pazarındaki yükselişinin esas üç nedeni var. Birincisi tecrübe. Türkler Afganistan’dan gelip Batıya uzanan Balkan Yolu çizgisinde 1950’den beri piştiler. Hatta French Connection ismi verilen Marsilya üzerinden ABD’ye eroin sevkiyatında büyük muvaffakiyetler sağladılar. “Bir kilo toz, bir otoboz” bir vakitler Anadolu’da sık sık tekrarlanırdı ve kimi iş insanlarının mesleklerinin oralardan geçtiği bilinirdi. Türk mafyası artık orijinal gemilere sahip ve İtalyanların yardımına da muhtaçlık duymuyor.
Türk mafyasının muvaffakiyetindeki ikinci neden malın alındığı tedarikçilerle yani Latin Amerika narko mafyasıyla o yörelerin yozlaşmış politikleri ve bürokratları aracılığıyla kurulmuş ilgilerdir. Üçüncü neden ise Türk mafyasının son yıllarda siyasal İslam’la gelişen iştirakleri sayesinde kokain satıldığı pazarda yani Sünni Arap ülkelerinde açtığı tezgâhtır.
Burada değişik olan nokta Lübnan Hizbullahı’nın Suriye ve bilhassa Lübnan’dan Latin Amerika’ya göç etmiş olan Şiiler aracılığıyla Kolombiya, Venezuela, Meksika üzere ülkelerde kurmuş olduğu çok derin bağlardır. Türk mafyasının buralarda Şii Hizbullah’la ortak birçok iş çevirdiği Batılı uzmanlar tarafından tabir ediliyor.
Suriye’de Ankara tarafından desteklenen Sünni cihatçılar Şii milislerle ve bu ortada Hizbullah ile çatışırlarken milliyetçi-Sünni mezhepçi manzara veren Türk mafyası nasıl oluyor da bu derin münasebetlere girer diye sormayınız. “Küresel politikanın zahiriyle batını” değişiktir, hatta birçok vakit birbirine zıttır. Tahminen de kimi bölgesel stratejilerde rastlanan birbiriyle 180 derece zıt tutumların kaynağı işte bu cins münasebetlerdir. O denli ya Venezuela önderi Maduro Ankara’nın “katil diktatör” olmakla suçladığı Başar Esat’ın en candan dostlarından biri değil mi? Ve etrafında Şii ve Lübnan asıllı çok sayıda Venezuelalı yok mu? Hem Ankara ile hem Şam ile bu kadar can ciğer kuzu sarması olan dünyadaki tek kişi Maduro olmalıdır.
SURİYE NARKO-DEVLET İSE
Bu ortada ABD Demokrat Partisi, İsrail ve Katar’ın desteklediği fikir kuruluşları danışmanlarından Charles Lister üzere gazeteci-yazarlar Suriye’yi bir “narko-devlet” olmakla cürümler ve onu bu formda tanımlamayanları eleştirirlerken işin bu yanına ve Suriye’nin komşularındaki duruma hiç değinmiyorlar. Yeniden de Lister’in verdiği bilgiler çok farklı: 2021 yılında dünyada menşei Suriye olan 6 milyar dolar bedelinde Captagon yakalanmış. Suriye’nin bu alandaki yıllık ticari hacminin 30 milyar dolar olduğu sanılıyor. Yalnızca 2022’nin Nisan ayında Suriye etrafındaki ülkelerde 25 milyon adet Captagon hapı ele geçirilmiş ki bunun kıymeti 500 milyon doları buluyormuş. Pekala, Suriye mafyası bu bahislerde yalnız başına mı çalışıyor? Hiç sanmıyorum.
Uzmanlara nazaran global uyuşturucu piyasasındaki bu cins bağlar o kadar ileri gitmiş ki Türk mafyasının Latin Amerikalı muhataplarından aldığı kokainin parasını döviz olarak ödemek yerine Afganistan’dan getirdiği eroinle değiş-tokuş yaptığı söyleniyor. Latin Amerika mafyası bu eroini ABD pazarında satıyor. Şu döviz külfetinde her iki taraf açısından faydalı bir ticaret olsa gerek. Son aylarda Taliban rejiminin kısıtlamaları nedeniyle eroin fiyatları arttığından daha az eroinle daha çok kokain getirilebilmesi de işin bir başka yanı.
ARAPLAR RUSLARIN 50 MİSLİ VİAGRA KULLANIYOR. NEDEN SANKİ?
Tekrar yazımın başındaki hususa dönecek olursam Arap dünyasında çok farklı bir sosyolojik ve kültürel olay yaşanmakta. BBC’nin konuştuğu uzmanlar bilhassa genç Arap erkeklerinde gitgide artan iktidarsızlık fobisi olduğunu söylemekteler. Bu bahislerdeki tüm reçeteli ilaçlar ve alternatif tıp eserleri peynir ekmek üzere satılıyor. Örneğin Suudi Arabistan’ın nüfusu Rusya’nın 5’te 1’i olduğu halde bu ülkede cinsel gücü arttırıcı haplar Rusya’nın 10 misli kadar tüketiliyor. Yani ortalama her Arap erkeği Rus erkeğinin 50 misli fazla hap alıyor. Bu cins ülkelerde o kadar üzerinde durulan erkeklikle ilgili telaffuzların gerçeği de bu olsa gerek. Suudilerde yalnızca reçeteli hap piyasası 1 buçuk milyar doları buluyor. İkinci sırada da Mısır var. Suudi erkekleri ortasında yapılan bir ankette insanların yüzde 40’ı hayatta en az bir kere bunları kullanmış olduklarını itiraf etmişler. Mısır’da eczanelerin toplam cirosunun yüzde 3’e yakını bu cins ilaçlardan sağlanıyor.
Mısır’da “El Fankuş” isimli bir çikolata markası 2014 yılında büyük bir skandala neden olmuş. İçinde sıhhate ziyanlı hususlar de bulunan ve cinsel gücü arttırdığı reklamı yapılan çikolata sonunda çocuklara kadar yayılınca yasaklanmış. İşin enteresan tarafı birçok Arap ülkesinde ve son olarak Yemen’de yapılan araştırmalarda bu çeşit ilaçların kullanım nedeninin hastalık ya da yaşlılık olmadığı anlaşılmış. Bu ilaçların ezici çoğunlukla 20-45 ortasındaki erkekler kullanmaktaymış. İşin daha da tuhafı bayram, cümbüş üzere olaylarda bu eserlerin satışı patlamaktaymış.
Arap erkeklerin yaşama bakışı son yıllarda değişmiş, pornografinin yayılması normların yitirilmesine neden olmuş, bütün bunlara toplumsal ve ekonomik nedenler de eklenince gençlerde ailelerine bakamayacakları, bir ailenin geçimini sağlayamayacakları kaygısı nedeniyle doğan gerilim sonucu badireler doğmuş ve bu eserlere yöneliş başlamış. Öte yandan “Intimate Life in a Changing Arab World” (Değişen Arap Dünyasında Özel Yaşam” isimli kitabın muharriri İngiltere-Mısır vatandaşı Tatlı El Feki’ye nazaran ise sorunun özü günümüzde değil tarihte yatmakta. Arap-İslam kültüründe cinsel gücü arttırıcı ilaçlar kullanmak çok eski bir gelenek zira o toplumlarda bayanların bu alanda daha güçlü olduğuna inanılıyor ve erkeklerde bayanlara karşı büyük bir endişe var. Pir Ahmet bin Süleyman’ın Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim’in kaygılarına deva olsun diye yazdığı ve mevzuyla ilgili birçok reçeteler ve öğütler içeren kitap Mısır’da hâlâ kullanılıyormuş. Sonuçta Arap-İslam kültürü son yıllarda Türkiye’de maalesef giderek yaygınlaşan kültürden pek de farklı olmadığından tıpkı meseleler ve uyuşturucuya tıpkı yönelim bizde de mevcut.
ARAP BAHARI BUNUN İÇİN MİYDİ?
Arapların sıkıntıları ve takıntıları bu cins olunca onlara Türk mafyasının kokain, Suriyelilerin Captagon hapı ve Iraklıların da “Metin Amca” önermeleri olağan. Bölgedeki bozulan politik istikrar çok vahim ekonomik problemleri birlikte getirince devletler etkisiz kalıyor ve organize cürüm örgütleri için çok elverişli bir ortam doğuyor. Öte yandan yukarda da değindiğim üzere siyasetin derinliklerinde neler olup bittiği pek de bilinmiyor. Uyuşturucu, siyaset, ticaret, mafya içiçe geçmiş durumda. İstikrarsızlık mı mafyayı yarattı yoksa mafyadan medet uman politikler mi bilerek istikrarsızlık mı yarattılar orası da aşikâr değil. Arap Baharı ismi altında global güçlerin de kışkırttıkları olaylar sonuçta bölgeyi tümüyle çökertmek ve kabahat örgütlerine teslim etmek için miydi?
Kayahan Uygur
Odatv.com
